Bir masal ki gerçeğe dönüşmüyor...

20 Mayıs 2014 Salı

Murat Ağır şiir için teşekkürler

yine eylül geldi... yüreğimin baş köşesine oturdu yarım kalan sevdamın kırıntıları... eylül ün o hafif rüzgarı bu kez anıları savurur unutmaya çalışırken güzel bakışlarını... birlikte yürüdüğümüz okul caddesinde yapayalnızım şimdi. adımızı yazmışlar sokak duvarlarına, silinmeye yüz tutmuş tebeşir tozu... tamamlayamadık hikayemizi güzel gozlum, eylül geldi, en derinden hissetmeye başladım yokluğunu...

Meçhul Birine

            Veda vaktiydi ya anlamıştın bir daha dönmeyeceğimi .... Biliyordun bunun benim senden kurtuluşum olduğunu ....
Bu yüzden bahçeleri dolaşıp yeni mevsimi gelmiş kirazlardan bir avuç toplayıp gelmiş, yüzündeki tarif edilmesi mümkün olmayan tebessümle bana uzatmıştın....
           Pişmanlığını uzatmıştın ...

           Boşluğunu ,
           Gidişimle çektiğin acıyı uzatmıştın ....
           Bana hiç itiraf edemediğin ama beni sevmiş oluşunu uzatmıştın... 
           Sevmek ayıp, günah, yasak, suç, gibi bir şey değil ise neden saklanması gerekiyordu? sana göre....
Anlamıştın bu gitmekten çok senden kaçmaktı , senden uzakta olmak için , yaşanacak başka şehirler nerede olursa olsun senden uzakta olsun dediğim yerler varlığımı artık bir suç olarak görme diye ,uysallığıma öfken aslında bana olmayan öfkenin nedenini anlamadığım zamanlar ... Vakit vedayı gösteriyordu , hissedebiliyordum zaman durmuştu senin için arkamdan el sallamakla kalamayacak kadar ağrılı bir beden süzülüyordu gözlerinden, Ilık ılık esmeye başlayan rüzgar her geçen saniye de biraz daha hırçınlaşıyordu ... Şimdi kime ağlamalı ? Hangi kapıyı çalmalı ? Nasıl anlatmalı ? diyordun içinden .... 
          Bir avuç kirazın içine saklanmış duygulara bakıyordum , önümde kıvrılan, ucu bucağı belirsiz yola ,birde sana bakıyordum , yüzündeki buruk tebessüm , boynundaki eğri ,gözündeki akamayan yaş için sağa sola çevirdiğin başın ve bir yolcu koltuğunda ben.... 
          Haydi hareket et dedi muavin şoföre 
          Haydi bismillah diyen şoför  Aniden irkildi durun! durun! durun! diyen sesimle...İnmem gerek bir dakika bir şey unuttum diyerek indim ... Sarıldım sana;
          Gitmek istemiyorum ! gitmeyeceğim, hiçbir şeye ihtiyacım yok , bur da kalmak istiyorum ,ben her şeye razıyım, hayatımın bur da geçmesine razıyım , gitmeme izin verme ! bur da kalmak istiyorum... Dedim..
          Birden ittin beni , hayır ! dedin gideceksin! ... Bugün varım yarın yokum ! Hiç bir zaman bana güvenmeyeceksin , hayatta kendinden başka sırtını yaslayacağın kimse olmayacak , hiçbir yokluğun, yoksunluğun arkasına saklanmayacaksın... Ben artık yokum bu hayat senin ; istediğin gibi yaşayacaksın , onurlu ya da onursuz bir hayatı seçmek senin tercihin ama hangi hayatı seçmen gerektiği konusunda beni yanıltmayacağını çok iyi biliyorum .... Şimdi git ! elbette beni anlayacağın bir gün gelecek belki yıllar sonra ama o gün mutlaka gelecek...
          Sonra başladı yolculuk ; bir kaç saat geçti, bir kaç il geçtik , koydum kafama ilk durduğumuz yerde geri dönecektim nasıl yapacaktım bilmiyordum ama dönmeliydim  ... İlk molaya geldik , nasılda değişik bir yermiş insanlar bana bakıyor gibiydi sanki üzerime bir dev devrilmişti , Allahım nasıl bir karanlıktı bu ? Nasıl dönülürdü bu amansız yolculuktan ? Ne işin var senin burada diyordum kendime ?...Git menekşeleri kokla, çalı çırpı topla,çite git ,dereye in, bir sürü işim de yarım kaldı zaten .... Bu karanlıkta nasıl dönülürdü geri , geldiğin yere bak nasıl korkunç bir yol ,zaten kaybolurum dönersem ..... Beni geri götürün dedim muavine 
götüremeyiz bize emanetsin dedi...Umudumu kesip oturdum yerime , muavin 'den aldığım bu yanıt ilk ret edilişim hayatın bana attığı ilk tokat gibi yapışmıştı yüzüme  ve anladım yeni bir hayata başlıyordum tek başına kayıtsız kaldığım... Parkta kaydıraktan itilmiş bebek gibi bırakılmıştım sanki... Kalkmak için düşmek mi gerekirdi?

          Şimdi bir avuç kirazı düşünüyorum da ; yetmedi cam kırıklarından kalma can kırıklarını unutturmaya...
O titrek ses hiç eksilmedi kulağımdan ve o ağrı hiç dinmedi....



    

15 Mayıs 2014 Perşembe

Sahi Neydi Ölmek

Sahi neydi ölmek ?

Dünya üzerindeki en müthiş yaratılmış olan insan ,bütün yaratılmış mahlukatların en üstünü en şanslısı nasıl olur da bugün üzerine basıp ezdiği böceğe yem olurdu toprağın altında ? Biraz daha fazla yaşayabilmek için eşip esip durduğu toprağa nasıl olur da gömülürdü ?Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp hiç yaşamamış gibi ölmek nasıl birşey di? ne kadar yaşayacak zaman kalmıştı geriye 2 ay 2 saat 2 dakika belki 2 saniye nerden bilebilirdi ?

Sahi neydi ölmek ?  

Hiç ölüme şahit olmadığım zamanlar vardı; yakınımdan birilerinin hiç ölmeyeceğine inandığım zamanlar ya da ölme düşüncesine bile tahammül edemediğim zamanlar ... Sonra çok fazla ölenler oldu, tanıdıklarımdan...Ölümler her zaman zamansız gelirmiş bunu anladım ... Bir yakınımı gördüğümde musalla taşında yatarken hayretler içindeydim taş kesilmişti bedeni, artık her şey bitmişti, ala acele bir yere gider gibi gitmişti... Artık kımıldamıyordu dönüşü yoktu .... Ağladık ve alıştık sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ettik yani olmasa da olurmuş gibi üzülme görevini tamamlamış gibi....

Sahi neydi ölmek ?

Toprağa karışmak mı ? 

Çürümüş kemik olmak mı?

Yok olmak mı ?

Yoksa ruhunu ait olduğu yere teslim etmek mi ?




14 Mayıs 2014 Çarşamba

BÖYLE ÖLMEYECEKTİN SEN

Böyle ölmeyecektin sen!...
Var mıydı hesapta böyle gitmek ?
Sen hain sevgili sen !
Böyle paramparça ederken
Hiç mi merhamet öğrenmedin annenden ?
Var mıydı böyle yoksun bırakmak ?
Daha ne çok şey vardı konuşulacak
Şimdi sana bu gidişinin hesabı da sorulacak
Kim derdi ki birgün güneş sensiz doğacak ?...
Böyle ölmeyecektin sen!...
Öyle bir kuru gürültüye, gitmeyecektin...
Sen hain sevgili sen
Yenilmeyecektin bir hain geceye
Şimdi neden sahi neden öldün sen?...
Var mıydı böyle yarım bırakmak ?
Şimdi ben ayazda çırılçıplak
Tek bir kum tanesi gibi bulunmayacak
Şimdi hangi sonsuzluk bana seni bulacak ?...
Böyle ölmeyecektin sen!...
ölmeyecektin...

13 Mayıs 2014 Salı

ÇOK MEŞAKKATLİ BİR İŞTİR YAŞAMAK


Çok meşakkatli bir iştir yaşamak ;
Nerden geldiysen bu dünya denen illete ,
İlla düşürür zillete...
Bir de durduk yere aşık ol da gör hele !
Her gün ayrı ayrı bitmez çile ....

Çok meşakkatli bir iştir yaşamak ;
Akıl sır ermez bu meçhule
Saçın sakalın ağardı mı birde ?
Bir dev maskara çoluk çocuk elinde...
Mağazallah bir de düştün mü yatağa döşeğe...

Çok meşakkatli bir iştir yaşamak ;
Ne alimi biter ne zalimi ,
Gün gelir tanırsın artık haini !
Rezil rüsva eden yine senin gönlün seni !
Olmadın mı bir can uğrunda ömrün kölesi ?

Çok meşakkatli bir iştir yaşamak ;
Biz pek beceremedik ,
Zamanı hiç hesap etmedik!..
Kim bilir belki çok günah işledik !
Sonunda koskoca vadeyi de bitirdik...

SENDE ÖYLE YAPMIŞTIN

Sende öyle yapmıştın;
Kadınlar sevmiştin, kalbini yaralayan... Defalarca sevmiştin, yıkılmıştın yorulmuştun sevmiştin yinede ısrarla inadına yapar gibi , Kalbim daha çok acısın der gibi sevmiştin.....
Bu defa son demiştin defalarca ama asla son olmamıştı, Yinede vazgeçmemiştin ve bir kez daha dedin bir kez daha...
Bu seder yıkılmayacaktın
Hayata meydan okuyordun
Başın dikti artık
Aradığın aşk buydu işte yıllarca sonunda bulmuştun onu , artık ölsende gam yemezdin....
ama olmadı,yine olmadı,

Yine yağmur sonrasıydı yüreğin
Nisan yağmurlarını seyreder oldun camlarda

Bir yuva kurayım dedin, onuda beceremedin...

Sonra kadınlara dokundun sayısız
Sevmediklerin
İncittiklerindi
Bir sürü gözyaşı
Açılmayan telefonlar
Okunmayan mesajlar ÖZLER VERDİN!
Tutmamak için izini kaybettirdin....
Hep yalnızdın
Ama hep sakladın
Kendinden bile saklandın çoğu zaman
Çocukluğunu sakladın
Sonra masumlar buldun, oyunlar kurdun
Karşına geçip hesap soranlara da
Ben sana hayatı öğrettim diye savundun...

Sonra bir gün biri geldi
Sevinçlerin onda
Ümitlerin onda
Sevgilerin onda
Çocukluğun onda
Ama

GÜLSÜM

Baştan fazla sondan fazla ,ortanca
Bir evlattı gülsüm
Erkek diye niyetlenip
Kız çocuğu olan gülsüm ,
Baş belası ,
Bel ağrısı ,
Dil yarası ,
Ve nihayet kalp sancısı gülsüm ...
Atsan atılmaz, satsan satılmaz!
Ah gülsüm ! Vah gülsüm
Anasının kuzusu ,
Babasının omuz yükü ...
Evlat; kıymetsiz midir onurdan, gururdan?
Git gülsüm ! göz görmesin seni
Gördükçe  hatırlamasınlar kederi
Bilmezler taşır mısın küçük bedeninde
Kocaman bir kalbi !
Ah gülsüm !
Dünya nasıl bir yermiş?
Anneler mutlaka severmiş ..
Sular durulur ,taşlar çürüdükten sonra,
Hayat düzelir ömür bittikten sonra .....

ALIŞMADIM

Alıştın mı bensizliğe dedin ?

Sen soracak olursan eğer;
Alıştım ,
Alıştım evet
Çoktan hemde
Mutluyum,
Zaman yine geçiyor bildiğin gibi...
Arada sırada bizim sahile uğruyorum ;
Hala orda balıkçı amca
Kedilerle arası hala kötü...
İyiyim anlayacağın,
Keyfim yerinde
Yaşamak güzel şey nihayetinde...
Artık uykusuz kalmıyorum geceleri,
Rüya bile görüyorum film misali ...
Yani anlayacağın zor oldu
Ama alıştım sensizliğe...

Aslında Ben ;
Hiç alışamadım yokluğuna ...
Hala burnumda sızlar kokun,
Sevdiğin şarkıları durmadan dinler oldum...
Hala herkez sana benziyor,
Hala kimse sana benzemiyor...
Aklıma geliyor ellerin,
Bir başka türlüydü gülüşün...
Gecenin en kimsesizliğinde,
Sık sık uyanıyorum sensizliğe..
Umut desem çoktan bitti ,
Hani hala varmışsın gibi
Sanki bir yere gidip,
Vaktinde dönmemişsin gibi
Meraklanıyorum..
Kimsesizliğe düşer gibi,
Hala sensizliğe düşüyorum.
Hiç bir zaman alışmadım yokluğuna
Yaşıyorum işte öylesine ....


GELME

Hayata karışmışken
Sensizliğe alışmışken
Çıkıp gelme !
Sakladığım Yarayı deşme
Bilirsin hayır'larım hüküm kaybeder sende ...

Bilmem kaç geceyi saat üçe vurdum böyle
Seslensem duymaz, duysan da umursamazdın ...
Ne olur halime gülme
Ne olur gurur duyma bu kadar sevilmişliğe
Bir insanı üzmüşlüğünle övünme

Bir sarmaşık gibi aşkın bedenime dolanmış
Adeta ölmekteyim
Oysa ne demek ölmek bilmem
Gerçekte hiç ölmedim ...
Yaşamayı dersen zaten hiç sevmedim ...

Hayır, sakın yapma !
Çağırma yanına !
Ruhundaki izleri tanıtma !
Yalnızlığına sırdaş kılma!
Aşk'ı mı bilmessin sen...

Yanmış bir ateşin kalakalmış külü gibiyim ,
Sanki çocuğum ölmüş gibiyim
Etimden et kopmuş gibiyim
Ciğerime ateşi sokmuş gibiyim
Gideceksen yine ,gelme....

GEÇ KALMA

Geç Kalma
Yaralanmış bir kuş gibiyim;
Paramparça kalbim
Kendimi sende unuttum ,
Al gel sevdiğim
Senide getir...

Yoksul bir çocuk gibiyim ;
Derbeder ve de sefilim ...
Yoksun ya hani ,
Bestesiz şarkı gibiyim...
Öleceksem seninle ölmeliyim...

Güneş doğmuş olmalı,
Gelmelisin artık!...
Gün yeniden ağaracak ya
Geç kalma ama!
Belki güneş doğmaz birdaha.

EN GÜZEL YANLIŞ SEBEBİM

Haramdı gözlerin bana ;
Yasak ellerin ,
Mecburdu sessizliğim ...
Çaresizdi sevgilerim
Bitmeliydi dizlerin....

Hayat bin bir türlü sürerken
Alışırsın
Alışırım
Alışırız derdin
Zaten daha gelmeden hazır değil miydin ?

Kalbini kalbime koyma demiştin ,
Yüreğine sevdamı sokma demiştin ,
O an geldiğinde üzülme mi istememiştin ...
Oysa sen en güzel yanlış sebebim din...

BUGÜN SENİ TERK EDESİM VAR İSTANBUL

Bugün seni terk edesim var istanbul
Bildiğim ne varsa unutup silesim var
Kızgınım, dargınım, kırgınım sana istanbul
Bütün yeminleri mi bozasım var!...
Her yer can pazarı
Etraf hep leş
Kör kurşunların nasıl da kalleş
Buralardan gidesim var...
Bugün senden gidesim var istanbul
Seninle tanıdığım kim varsa silesim
Ne öğrettiysen bana yok edesim
Senden cayasım var istanbul
Her yan katliam
Her yarın işkence zulüm
Bu kalışın sonu mutlaka ölüm!
Bir an önce gidesim var...
Bugün seni sessizce
Haber vermeden özgürce
Bir tebessüm sessizce
Terk edesim var istanbul...

İSTANBUL'UM BENİM

İstanbul'um benim
Yalnız yağmurlu şehrim
Kimse senaryo vermedi bize
Ezberlemedik rollerimizi biz hiç
Ustaca oynadık seninle hep ...
İstanbul'um benim
Aynadaki yıpranmışlığım
Telaşı yıllarımın
Öfkesi ayrılıklarımın
Kimseye göstermedik gözyaşlarımızı...
Mağdur kalırdık ağlamaktan
Alırlardı ağrılarımızı
Gelip bozarlarda yalnızlıkla aramızı
Söylemedik kimseye kimsesizliğimizi...
İstanbul'um benim
Suskun hayaller şehrim
Kimse izin almadı senden
Topkapı sarayını inşa ederken
Yakıp yıkıp yeniden düzerken...
İstanbul'um benim
Sessiz kederli şehrim

Sustun hep yıllarca asırlarca sonsuzlukca sustun
İntikamındı sessizliğin ...
Aşıklarıda, aşklarıda! sevmedin, sen hiç ...
Sefilliğindi yalnızlığın
Bencilliğindi kimsesizliğin
Öfkendi kirliliğin
Kimse sormadı ki sana... kötü bir şehirdin sen
kötü bir şehirdin sen
Yoktu büyüne kapılmayan
Sıcağına aldanmayan
Gelen gidemez olurdu
Kaldırımdaki nefesinden...
İstanbul'um benim
Koyu mavisi gecelerimin
Susardın sen hep yalnız susardın
Açmazdın içini kimselere ve hatta sevmezdin beni de
Alırlardı oyuncaklarını; hanlar, saraylar kurarlardı yerlerine....
İstanbul'um benim ,
Yalnız yağmurlu şehrim
Aynadaki yıpranmışlığım
Suskun hayaller şehrim
Koyu mavisi gecelerimin...

İKİ KELİME HECEM

Gece, mavi, zifiri karanlik ve ayaz,
Gece intihar,ölüm ve sessiz
Kimse duymayacak mi çığlıklar kıyamet
Başka türlüsù yok mu ölümùn
Bu ürpetìci soguktan az

Ellerin burda bak başucumda hala,ruhsuz...
Bir kıyamet gösterecek yeniden cemalini
Bu dünya dipsiz kuyu
Umuttur,inattır huyu
Ölmek daha mì kolay yaşamaktan...

Kelimeler döküyorum dudaklarımdan,
Sanirim korkunç bir kabus görüyorum
Söküp atamıyorsam hala umutlarımdan
Utanmiyorum gözyaşımın bir damlasindan
Sana akıttığımdan...


Gece, yap yalniz ,ay yeter mi?
Bir kaç kelime daha döksem mi?
Gòzyaşım ruhunu teslim eder mi?
Aşk sandıgım da yandığım;
İki kelime hecem mi?...

BÜYÜDÜM MÜ ANNE

Yine koşarken çamura düşüp,
Dizimi yaralıyorum ...
Ben büyüdüm mü şimdi Anne
Uyumuyorum ki ben Anne
Sadece gözlerimi kapatıyorum
Bu sefer de
Yüreğime batan iğneleri görme diye
Ama anlardın uyuduğumu
Hissederdin ya hani;
Şimdi de hissediyorsan
Sahi ben büyüdüm mü?....Anne !!!

Eskiden komşunun kızı
Arkadaşlarımı çalardı
Sırlarımı satardı
Bisikletimi de bozmuştu zaten

Şimdi Hayat hayallerimi çalıp duruyor
Ümitlerimi bir bir yıkıyor
Moralimi çok bozuyor be Anne!!!
Hem bisiklet gibi tamirde olmuyor
Şimdi büyüdüm mü ben Anne!....

Biliyormusun Anne !...
Ben artık karanlıktan hiç korkmuyorum...
Karanlıkta uyumayı bile öğrendim Anne
İçimde küçük bir kız çocuğu
Hep Salıncakta oynuyor Anne
Dünyayı sallıyor
Büyüyemedim be Anne
Büyüyemedim....

KANARYA

Söyleyemediklerin var, sustukların
Açıklayamadıkların var, özetleyemeyeceklerin
Anlatmadıkların var, çaresizliğin...

Avuçlarını açarsan eğer şimdi

Uçacak kanaryan elllerinden
Kaybolacak kendiliğinden

Oysa ona en iyi sen bakabilirsin
Sen sararsın yaralarını
Kanatlarını bir tek sen incitmessin
Eğer bırakırsan

Bakmayacaklar !..
Sarmayacakalar !..
İncitecekler !...
Sanarsın..

10 Mayıs 2014 Cumartesi

LABİRENT

Herşeyin bir anlamı olmalı mıydı? yada anlamsızlığa insan ne kadar tahamül edebilirdi ? Onu sevmek hayatıma bir çok anlamsızlık getirmişti... Çünkü o bana ait değildi ve hiçbir zaman bana ait olmayacağını bile bile seviyordum onu, anlamsız bir hayatın orta yerine atılmış, yaşamaya mahkum edilmiş gibi hissediyordum .. Onun bana söylediği herşeyi anlamsız buluyordum - 'Çok geç kalma eve, karanlıkta kalma, tenha sokaklarda fazla dolaşma ' diyordu mesela.... Çok anlamsız buluyordum çok geç kalsam tenha sokaklarda başıma birşey gelse koşup gelmeyecekti, gelemeyecekti! ne anlamı vardı beni düşünmesinin ... - Belirli saatlerde onu aramıyor, sormuyordum kendimi nasıl kötü hissediyordum o saatlerde, onun saadetine ve mutluluğuna zarar gelmemesi için elimden gelen her şeyi yapıyordum, kendimi hayretler içinde izliyordum... - Onun yanımda olmasını istediğim zamanlarda , ona ihtiyacım olduğu zamanlarda yanımda olmuyordu , olamıyordu ... Ona kızıyordum ama en çok kendime kızıyordum , daha önce hiç böyle hissetmemiştim ,bana hiç bir şey vaat etmeyen hiç bir şey veremeyecek olan birini seviyordum.... Kendimi kandırmak için belkide hiçbir karşılığı olmadan birini sevmenin gerçek sevgi olduğunu kabullenmiştim... Şimdi bu labirentin içindeyim dönüp duruyorum, çaresizliklerimle yine tek başıma mücadele ediyorum , tek başıma savaşıyorum her şeyle ..belki bir gün biri gelir ve beni bu labirentin içinden alır onun ve benim tek inandığımız gerçek bu işte birinin gelip beni kurtarması ikimizi de kurtaracak.....

Umutsuz Masal

Evimdeyim; yerlerde küllükler,elimde bitmek üzere son sigaram, çay acımış ,bayatlamış beklemekten ... En zoru da umutsuz yaşamakmış gerçekten.... Saçlarım darma dağınık, ben kaç parça halinde ,kaçıncı yarısını bölüyorum uykularımın En güzeli de en kötüsüymüş sevdanın Bir romana başlanmış yarısında bırakılmış, arkası yarın diye yarını olmayan şiirler yarım bırakılmış.. En acısı da kendine yarım bırakılışınmış... Çaresi olmayan bir derdin dermanı oluvermiş yanlışların , hayretler içinde kabullenmişsin yanlışlarını En zoru da en yasağı olanmış sevdanın... Bir umudu yokmuş çünkü; Bir hayali yokmuş, Sonrası hiç olmamış zaten Bir varmış bir yokmuş umutsuz masal....

ALIŞMADIM

Alıştın mı bensizliğe dedin ? Sen soracak olursan eğer; Alıştım , Alıştım evet Çoktan hemde Mutluyum, Zaman yine geçiyor bildiğin gibi... Arada sırada bizim sahile uğruyorum ; Hala orda balıkçı amca Kedilerle arası hala kötü... İyiyim anlayacağın, Keyfim yerinde Yaşamak güzel şey nihayetinde... Artık uykusuz kalmıyorum geceleri, Rüya bile görüyorum film misali ... Yani anlayacağın zor oldu Ama alıştım sensizliğe... Aslında Ben ; Hiç alışamadım yokluğuna ... Hala burnumda sızlar kokun, Sevdiğin şarkıları durmadan dinler oldum... Hala herkez sana benziyor, Hala kimse sana benzemiyor... Aklıma geliyor ellerin, Bir başka türlüydü gülüşün... Gecenin en kimsesizliğinde, Sık sık uyanıyorum sensizliğe.. Umut desem çoktan bitti , Hani hala varmışsın gibi Sanki bir yere gidip, Vaktinde dönmemişsin gibi Meraklanıyorum.. Kimsesizliğe düşer gibi, Hala sensizliğe düşüyorum. Hiç bir zaman alışmadım yokluğuna Yaşıyorum işte öylesine ....